11 Mart 2010

Teke Tek

Her sene Nisan sonuna denk gelen geleneksel "Türk kamuoyunda Ermeni sorunu kabarması" vakası, bu sene biraz erkenden başladı. Çünkü ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi, geleneğinin aksine, bu sene başkanın 24 Nisan konuşmasını beklemeyip tasarısını biraz erkence oyladı. Gerilimin yarısını şu sıralarda yaşıyoruz ve bu seferlik Nisan sonunda yalnızca Obama'nın 24 Nisan mesajı ekseninde gerilmek durumunda kalacağız.

Geçen akşam da, Habertürk TV'de Fatih Altaylı'nın Teke Tek'ine Sevan Nişanyan ve Yusuf Halaçoğlu konuk oldu. Habertürk internet sitesine de program koyulmuş. Sevan Nişanyan'ı Taraf'taki Kelimebaz köşesinden tanıyorum. Kitaplarını henüz okumadım. O gazete köşesi kapsamında sunduğu Cumhuriyet tarihine dair alternatif okumalarla ise, genel olarak bir sorunum olmadı. Ama şunu da ifade etmeliyim ki, Nişanyan, hem tartışma programlarının, hem de kendisinin tabiatı bakımından, ideal "tartışma programı konuğu" değil; o format için biraz fazla "köşeli" kaçıyor (Yeri gelmişken hatırlatayım, Nişanyan'ın en azından bu konudaki sivriliğinin altında, "Hrant Dink sivri değildi de ne oldu, ne anlatabildi, başına sonradan ne geldi?" şeklinde, meşru bir soru yatmakta.) Yusuf Halaçoğlu'nu ise inanılmaz buluyorum. Meşhur gaflarından ve dan-dun kırdığı potlardan öte kendisiyle ilgili olarak inanamadığım şey, uluslararası camiada -haklı şekilde- hiçbir etkisi ve ağırlığı olmayan, akademik yetersizliği ile örneğin bir Tarih-Lenk kitabının birkaç bölümünü tek başına götürebilen bu insanın, o kadar sene arşivlerin ve TTK'nin başında bulunmuş olması. Programda komitede oylanıp bir oy farkla kabul edilen tasarı konuşulacaktı sözde; fakat bu iki isim, değişik sebeplerden ötürü, pek verimli bir tartışma ortamını sağlayamadılar.

Öncelikli olarak, Ermeni Soykırımı konusunun tartışılmak zorunda olduğu açık; fakat bu tartışmanın medium'unun, Türkiye televizyonlarının "tartışma programı formatı" olmadığı da açık. Bu programlar aracılığıyla öyle çok büyük düşünce değişiklikleri sağlamak, birileriyle esaslı etkileşimler kurmak imkânsız gibi bir şey. Harbi, açık uçlu bir tartışmanın yerine, oturmuş kanaatler sırayla seslendirilir (diyalog, "iki kişinin konuşması" sanıldığı için bu kanaatler tercihen iki kutba kadar indirilmiş olur), biraz düşünce-ifade özgürlüğü güzellemesi yapılır, evet reklama gidiyoruz'larla, yönetmenim işaret ediyor süremiz dolmuş'larla da kırpılan estetize bir oyundan ötesine geçilmez ve herkes işin sonunda TAMAMIYLA işin başında düşündüğü gibi düşünür. Fazla etliye sütlüye karışmayıp usûl bakımından da biraz medeni görünen adamlar kolaylıkla bu programların yıldızı oluverirler (Teke Tek'te de Nişanyan'ın öfkesine karşı gardını iyi alan Halaçoğlu birden bu konuma zıplamıştır.) Öte yandan, geçmişiyle, bugünüyle ve geleceğiyle Ermeni Soykırımı konusu, bu ülkenin temellerinin en dibine dairdir ve hiçbir parçası elbette böylesi bir salaklığa sığdırılamaz. Ayrıca da bu konuda hakim söylemler ile onlara getirilen alternatifler, birbirlerine olabilecek en zıt, en ters söylemler olduğundan, bu durum da "Evet, süreniz iki dakika. Evet, dinledik. Şimdi karşı tarafın süresi iki dakika. Evet, onu da dinledik. Hadi bir orta yol bulalım" şeklindeki münazara biçimiyle fena halde ele alınamazmış gibime geliyor.

Konunun geçmişi ve bugünü demişken, o noktadan doğan bir uyumsuzluğa da değineyim: Nişanyan'ın sivri tarzını anlamakla birlikte, yine de iletişim yöntemi bakımından pek haklı bulamıyorum. Ama sonuçta kendisi, konunun bugününü ve yarınını oturup konuşabileceğiniz bir kişi iken, Halaçoğlu bunu kesinlikle yapamayacağınız kişilerden biridir. Nişanyan ile bu yasa tasarısının bugün ve yarın için nasıl bir sonuç doğuracağını konuşabilirsiniz. Bu konuda, örneğin bir Taner Akçam'ın şurada biraz özetlediğim görüşlerinden ayrıldığı noktalar var. Üçüncü tüzel kişilerin işe meclis kararı yoluyla bulaşmasını, Akçam muhtemelen olumsuz bulurdu; çünkü bu yolla sorunun çözümünün tek yolu olan iki kimliğin karşı karşıya gelip konuşması sürecine balta vuracağını düşünürdü. Öte yandan, Nişanyan bunu çok sorun etmeyerek üçüncü tüzel kişilerin müdahalesinin de Türkiye devletinin tavrından kaynaklandığını vurgulamayı seçiyor örneğin. Otur, konuş, tartış işte. Ama dediğim gibi, bunu Halaçoğlu ile yapma, yapamazsın. Kendisinin konunun bugüne yansımalarına dair algısı son derece sınırlıdır. Geçmişte bir şeyler olmuş ya da olmamıştır (tabii ki olmamıştır!); bugün ise ona dair birtakım komplolar vardır. Bu kadar. Bıraksanız konuyu hemen geçmişe taşır -ki programda ilk söz aldığında da yaptığı hemen bu oldu-, çünkü en fazla geçmişe dair bir şeyler söyleyebilir, çünkü son 20 senedir geçmiş adlı o büyük alanda faaliyet göstermekle görevlendirilmiştir. Görev kapsamı, bugüne ve yarına dair kararlar verecek olanlara, canlarının çektiği şekil bir geçmiş sunmaktan öteye geçmemiştir. (Bu bağlamda, Nişanyan'ın tepki çeken "Kapalı devre ötmeye alışmışsınız" sözünü de hatırlatayım; çok doğru bir değerlendirmeydi.) Böyle bir kimlikle yapacağın her konuşma, "1915 bir soykırım mıydı, değil miydi?" tartışması tarafından derhal esir alınacaktır, nitekim programda hemen de öyle oldu. Bugüne değinileceği zaman da, senin pencerenden anlaşılması, açıklanması ve enine boyuna üzerine düşünülmesi gereken bazı şeyler "Ermeni oyunu" olur, "emperyalist tezgâh" olur, bilmem ne olur. (Antrparantez: Konunun ve Ermenilerin bugününe olabilecek en empati yoksunu şekilde yaklaşan Halaçoğlu gibilerinin, mukatele tezi çerçevesinde geçmişteki olayı önce "tartışmasız büyük bir trajedi" diye nitelemesi, sonra da, bu trajedinin karşı tarafının geçmişi için de HİÇBİR gerçek duygu hissetmemesi, ne kadar yalan dolan bir tavırdır...)  

Sonuçta Nişanyan'ın sivrilikleri ve Halaçoğlu'nun bir diğer blog postunda yarın değineceğim star belge şovları arasında, Ermeni Soykırımı konusu nasıl çözülemez sorusuna güzel bir yanıt veren bir program oldu. 

2 yorum:

okyanus dedi ki...

Sevan Nişanyan'ın bozulduğu an
HABERTÜRK ekranlarında yayınlanan Teke Tek isimli programa Sevan Nişanyan ve Yusuf Halaçoğlu konuk oldu.
09 Mart 2010 / 23:19ReklamFatih Altaylı'nın sunduğu programın gündem maddesi Amerikan Temsilciler Meclisi'nde oylanan sözde Ermeni Soykırım Tasarısı idi.

Ermenilerin katledildiğini ve o yıllarda Osmanlı Devleti'nin hiç bir işlem yapmadığını öne süren Sevan Nişanyan'a Yusuf Halaçoğlu'nun cevabı gecikmedi.

Ortaya koyduğu belgelerle Osmanlı Devleti'nin o yıllarda neler yaptığını anlatan Halaçoğlu, "Osmanlı Devleti zaten büyüklüğünü göstermiştir. Ermeni kafilelerine saldıran, insanları kaçıran veya mallarını gasp edenlerle ilgili 1673 kişiyi Divan-ı Harp'e vermiştir. Bu Divan-ı Harp sonrasında ki kararlar burdadır. 67 kişi idam edilmiş, 68 kişi kürek cezasına çarptırılmıştır, 524 kişi de 2 sene, 3 sene, 5 sene hapis cezasına çarptırılmıştır" diye konuştu.

Karar defterlerinin bir örneğini de yanında getiren Halaçoğlu, verilen hükümüde okuyarak teyit etti.

Nişanyan, bu sözler üzerine Halaçoğlu'nu olayları çarpıtmakla suçladı. Nişanyan'ın bu tutumuna yanında getirdiği Talat Paşa'nın imzasının bulunduğu belge ile cevap veren Halaçoğlu, adeta bu da size kapak olsun deyimini yerine getirdi. Halaçoğlu'nun getirdiği belgeler üzerine hiç bişey söyleyemeyen Nişanyan sadece susarak bakmakla yetindi.

Bu yaşananların üstüne ise program sunucusu Fatih Altaylı reklama girdi

http://www.memleket.com.tr/news_detail.php?id=60061

okyanus dedi ki...

http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=96540&start=0

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails