17 Mart 2010

Belge aşkı

Geçen günkü Teke Tek programından devam ediyorum. Programda bir de belge tartışması yaşanmıştı. Van ilinde olmuş olaylarla ilgili, şimdi ayrıntılarını tam hatırlayamadım küçük bir tartışma dahilinde, Halaçoğlu söylediklerini kanıtlamak için masaya İngiliz, Fransız ve sanırım bir de Rus arşivlerinde bulunan belgelerin fotokopilerini koydu. Nişanyan ise belgelere biraz baktıktan sonra "Çarpıtıyorsunuz", "Yalan söylüyorsunuz" gibi şeyler söyledi. Daha sonra belgelerin birkaçına daha ayrıntılı baktı. Bir belgenin içeriğine dair biraz
tartıştılar. Söylediklerinden anladığım kadarıyla, sahte belge veya maddi hata gibi durumlardan ziyade, belgenin bağlamının yanlış değerlendirilmesi söz konusuydu. Belgede isim vermeden anılan bir grubu Halaçoğlu Türkler olarak değerlendirirken, Nişanyan bunların Ermeniler olduğunu iddia etti. "İşte belge, inanmıyorsunuz"lar ile "Yalan söylüyorsunuz, hep yalan"ların yarattığı kakofoni ortamında, değerlendirmesinin gerekçesini anlatamadı veya ben tam anlayamadım. Sonra konu başka taraflara doğru gitti. Verilen reklam arasında Ekşi Sözlük'e baktığımda, genel değerlendirmenin Halaçoğlu masaya belgesini de koyuyor ama Nişanyan yalan diye bağırmaktan başka bir cevap veremiyor, cevap veremedikçe kızıyor, daha çok bağırıyor ekseninde olduğunu gördüm. Şöyle bir örnek kanaat verebilirim:
dikkat edilmişse yusuf hoca önündeki belgelerden ne zaman bir sayfa alacak olsa kamera bu kişiyi gösteriyordu ve yaşadığı telaş, endişe yüzüne yansıyordu ve gizlenecek gibi de değildi. nişanyan'ın biraz olsun rahatladığı anlar, tartışmanın seyrinin belgelerin dışında, muğlak konulara kaydığı anlara denk geldi. ama ne zaman o desteden bir belge çıkmaya başladı, sıfat yine düşmeye başladı. "bir bakayım" falan deyip zaman kazanmaya çalıştı ama fransızcası belli ki yeterli olmadığı için onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. ayrıca çıkıp da "benim de elimde şu belge var, bakın bir de siz inceleyin" demesini beklerdim o da olmadı. böyle bir tartışmaya mutlaka belgelerle gelmesi gerekirdi. çünkü tartışma, mevzubahis olayların yaşandığı ülkede, o ülkenin tarihçisiyle yapılıyordu. hoş o da sanırım biliyor, böyle bir kuyruklu yalanı destekleyecek bir belge olmadığını. tartışmanın sonlarına doğru da "ben rakamları tartışmayı uygun bulmuyorum, ortada bir trajedi var" deyip topu taca attı. zaten türk tarafı da çoğunlukla bunun bir trajedi olduğunu kabul ediyorken bunu söylemesi onu sıradanlaştırdı. nişanyan'ı sevenler kusura bakmasın ama bu akşamki tartışmada yusuf halaçoğlu'na karşı koyamadı. karşı koymak şöyle dursun, barcelona'nın karşısına antreman yapmadan çıkan 2.lig takımı gibiydi. (dikistutmaz sabri, 09.03.2010 23:47)
Nişanyan'ın belgeyi okuyamadığı değil ama belgenin bağlamına dair iddiasını çok netleştiremediği doğru; ama burada beni delirten şey, tartışma kültürümüzün içinde "belge" sözcüğü geçen klişelerinin (belgeyle konuşmak, belgeyle gelmek, belgeyle susturmak, belgesini çıkarmak, belgesini koymak), bu kadar fazla sayıda insanı kendisine esir etmesi oldu. Bu belge talebinin, ortaya koyulan iddianın altının sağlam olup olmadığına dair bir dayanak arayışından ibaret olduğunu pek sanmıyorum. O kadar masumca değil. Bana kalırsa "belge", Ermeni Soykırımı konusunda, kişilerin ancak düşünme, araştırma ve eleştirel gözle değerlendirme sorumluluğundan kaçma aracı olarak aradıkları bir şey. Öğrenilen, edinilmiş fikirleri yeniden değerlendirmek, veyahut da onlara sunulan alternatifleri etraflıca ölçüp biçmek yerine, "bir 'hoca' ortaya belgeyi koysun da bitsin bu iş" gibi bir durum söz konusu bana göre. Öyle ki, Ekşi Sözlük'te yukarıdaki gibi entryler yazanların içinde hiç kimse Halaçoğlu'nun "masaya koyduğu" belgeleri görmediği, okuyup değerlendirmediği halde, o kağıtların oraya konması onlara yetmiş. O yüzden: doğrularımızın aslında doğru olamayacağı korkutucu ihtimaline karşı lütfen doğrularımızı doğrulayan bir belge! Ve doğrularımızın doğru olmadığı iddiası varsa bile, ancak önce lütfen bir belge! Belgelere olan aşırı talebi ben biraz böyle görüyorum.

Talep böyle çarpık bir ardplanla birlikte gelince, belge arzı da ona göre şekillenmiş. Taner Akçam, 1915 Yazıları (İletişim, 2010) kitabında bulunan makalelerinden birinde, konuyla ilgili önemli bulduğum şöyle bir şeyler söylüyor:
"[...] Tek bir ATASE belgesindeki "yeni Ermeni mıntıkaları" ifadesini esas alarak ve bir Osmanlı belgesinde gördüğü bir ifadeyi de bu haritaya bağlı olarak yorumlayarak, Ermenilere yönelik sistemli bir imha değil iskân politikası uygulandığını iddia etmek yanlıştır ve bir tarihçinin böyle bir hata yapmaması gerekir. Maalesef Türkiye'de, tarihyazımında "belgesini buldum" zihniyeti çok kuvvetlidir. Dündar'ın bana yönelik eleştiri yazısında söyledikleri, bunun tipik bir örneği sayılabilir. 
Genel olarak, sosyal süreçlerin asla bir tane belge ile açıklanamayacağını kabul ederiz. Eğer bir sürece damgaını vurmuş bir politikadan söz ediyorsak, bu politikanın kendisini onlarca-yüzlerce belgede değişik tarzlarda ifade etmesi gerekir. Olayların [burada iskânın] genel çerçevesini belirleyen belgeler manzumesi ile karşılaşmadan ve süreçte bir süreklilik ve sistematik gözlenmeden, yani bu belgeler manzumesinin ortasından akan bir sistematiği açığa çıkartmadan bir yerleştirme politikasından söz etmek mümkün değildir.
[...] "Belgesini buldum" zihniyetinden uzaklaşmak, tek bir belge ile tarihsel süreç açıklama hastalığından kurtulmak gerekiyor. Esas olan "belge" değil, belgeler manzumesi içine sinmiş, sürecin ana hatlarını gösterebilen derin çizgiler, süreklilikler ve genel çerçevedir.
Bir kaynaktan elde edilen bilgilerin, diğer kaynaklarda mevcut bilgilerle test edilmeleri ve belgelerle aramızda "eleştirel bir ilişki" kurulması şarttır. İdeolojik tercihlerimize veya önyargılarımıza dayanarak, bir arşiv veya belgeye körü körüne bağlı kalmak, bir diğerini güvenilmez ilan etmek, tarih biliminin henüz bilim aşamasına gelmediğinin ve bu bilim dalında hâlâ "hurafeler" çağında yaşadığımızın bir göstergesi olarak da kabul edilebilir." (sf. 87, 101) 
 Aynı konuya dair yanılmıyorsam Cemil Koçak'tan alıntıladığı "tarihçilik star belge arama/bulma işi değildir" gibi bir söylemi de vardı ama onun yerini tam bulamadım. Ama kaba hatları bu şekilde olan bu düşünceye dayanarak şöyle diyebiliriz sanırım: "Soykırım oldu. İmza: Sadrazam" yahut "Bu soyu komple kırın. İmza: Padişah" gibi bir tikel belge hiçbir zaman olmayacak. (Rüşvetin belgesi meselesini hatırlayarak, olmamasının doğal olduğunu da söylemek mümkün belki; ama daha önceden, o nitelikte yüzlerce belgenin üzerinden giden bir kitaba dair bir şeyler yazmıştım.) Tıpkı bunun gibi, "Yahu yok öyle bir şey. İmza: İngiltere Kralı" gibi bir belge bulunsa bile, o da durumu kurtarmaya yetmeyecek. Bu iş, pattern işi. Bağlamın her şey olduğu milyon tane konudan biri. Eldeki ipuçları niteliğindeki belgelere, sana daha fazla düşünmemenin garanti belgesi ya da öğle uykusundan önce eşeğini bağlayabileceğin tek sağlam kazık olarak değil, geçmişi düşüncende yeniden kurmanın, varolan kurgularını da yeniden yargılayıp durmanın anahtarları olarak bakacaksın. Ancak o zaman bir anlamı olur. Nitekim bu mevzuda genel resmin nasıl olduğuna dair ecnebilerin "belgelerinin" de, Ermeni Meselesi Hallolunmuştur kitabında gördüğümüz kadarıyla yerli "belgelerin" de neyi işaret ettiği az çok malûm.

Canlı yayın ortamında pek başarılı sayılamazdı, kabul ediyorum ama Nişanyan, sonuçta o bağlamı aydınlatmaya çalışıyordu. O yüzden, nasıl köpürürse köpürsün, yaptığı, fikirsel katkı bakımından bana Halaçoğlu'nun masaya kağıt koyma şovlarından kat kat daha saygın geliyor. (Halaçoğlu'nun da tabii zamanında kendince bir bağlam inşa etmeye çalıştığı olmuş ama sabit fikirlerden hareket edildiği için geriye tek çare, tahrifat kalmış. Bu yazıda bu işi nasıl yaptığına dair bir değerlendirme var, tavsiye ederim.) Konu ne olursa olsun, otorite figürlerinden belge bekleyenlerin safında olmaktansa, daha derinlikli değerlendirmelerin arayışında olanların safında olmak gerek bana göre.

1 yorum:

semioticus (shelbyl) dedi ki...

Bu belge fetisi benim sinirimi bozan bir olgu. Iki ornek vereyim, biri politik biri futbolla alakali.

http://www.komunaliskembe.com/2010/02/belge-nedir.html

http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/01/izan-kaybetmek.html

Belge denince tartisma kazanmak fenomeninden siyrilip; belgenin icindeki bilgiyi okuyacagimiz gunlere...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails