22 Mart 2010

Bora diyor ki:

"Zararlı", "tehlikeli" sayılan hareketlere, kişilere, gruplara karşı "milli refleksi" seferber etmek, bir gayrınizami asayiş tedbiri olarak iş görüyor. Devletin şiddet tekelini bir süreliğine askıya alarak "millete" (şimdilerde "sivil toplum" da diyorlar) devredebileceğini ima etmesi, açık bir tehdit olarak kullanılıyor.
[...]
Daha önemlisi, bu yöntemin bir rıza üretim mekanizması olarak işlemesidir. Akla değil, aslında asla duygulara da değil, reflekse, güdülere hitap eden böylesi kampanyalar, öfkesi hatta saldırganlığı serbest bırakılan toplulukların bir kitle dinamiği içinde özdeşleşme ve kimlik bulmalarına, kendilerini bir milli cemaat aidiyeti içinde eritmelerine katkıda bulunuyor. Yönetenler, sosyal devletin son kalıntılarının da eridiği, milyonlarca insanın perişanlık içinde yaşadığı, bir "güç" sahibi olmayan kimsenin kendini reşit insan yerine konuyor hissedemediği bir toplumun kendisini "bir ve beraber" hissetmesini sağlamanın başka bir aracına sahip değildir. Çok övünülen "bayrak selleri", toplumsal ilişkilerdeki çözülmenin ve bundan doğan umutsuzluğun, kaygıların üstünü örtüyor. Tabii, soruların da üstünü örtüyor. "Söz bitti" emri, daha başlamamış konuşmayı boğuyor.
Yine öteden beri, bu "milli refleksin" meşruiyetine ve sağladığı kollama mekanizmalarına dayanarak örgütlenen, bunun üzerine bir siyaset inşa eden grupların varlığını unutmamalıyız. MHP ve BBP'nin temsil ettikleri bu çizgi, rejimin bir idare tekniği aracı olarak başvurduğu "milli refleks"i temsil etme iddiasıyla, o refleksi kontrol etme yeteneğini bir siyasal güç unsuru olarak kullanıyor. O refleksin yeniden üretimini, fanatikleşmesini sağlıyor, onu hazır bulunduruyor, hem de bu potansiyeli kontrol altında tuttukları uyarısını-tehdidini bir "sağduyu" alâmeti olarak sergiliyorlar.
"Milli öfkeyi" seferber edip bir noktada kontrol altına almak; bir linç potansiyeli oluşturup 'bir noktada' veya ara ara bunu gemlemek, faşizmin sarkacıdır."

* Tanıl Bora, Türkiye'nin Linç Rejimi, İstanbul: Birikim Yayınları, 2008, s. 16, 17-18.

Özellikle sarkacın derleyip toparlama, kontrol etme ucunda yer alan siyasal örgütlenmelerin bu durumlarını koz olarak kullandığı tespiti benim için önemli oldu. Bunu daha önce hiç böyle düşünmemiştim. Bundan sonra, özellikle de çıkıntı adaylarla yaklaşılan MHP kongreleri öncesi yaygın şekilde dolaşıma sokulan "Bahçeli Ilımlı", "Ocakları Adam Etti" türünden övgüleri bu gözle değerlendireceğim. Keza, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölmeden önceki görmüş geçirmiş, kandırılmışlığının farkında olmuş, örgütünü itidal sınırlarında tutmaya çalışan empatik abi pozları ve ölümünün ardından hakkında yapılan badem gözlü övgüler de aynı tespitin ilgi alanına giriyor.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails