08 Aralık 2009

Wiener Riesenrad İzlenimleri


Yukarıdaki fotoğrafta, Viyana'nın meşhur (olduğu söylenen) dönmedolabı Wiener Riesenrad'ı görüyoruz. 1897 senesinde, bizim birinci Dünya Savaşı'ndan müttefik olan Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph'in tahta geçişinin 50. yılı vesilesiyle yapılmış. Bir iki hafta arayla iki türdeş kitapta kendisine rastlayınca nedir ne değildir diye bir bakayım dedim.

Bu iki kitap, Mustafa Sait Bey'in Avrupa Seyahatnamesi (1898) (YKY, 2004) ile, Şehzade Ali Vasıb Efendi tarafından kaleme alınmış olan Bir Şehzadenin Hâtırâtı: Vatan ve Menfâda Gördüklerim ve İşittiklerim (YKY, 2004). Dönmedolabı 1898 yılında görmüş olan Mustafa Sait Bey, şöyle tarif ediyor:
"Badehu Mazhar Beyefendi'nin delaleti ile Viyana'nın mahut tekerleğini döndüren makineler dairesini dolaştık ki bu daire serginin yanıbaşında olup yalnız bir makinist binlerce makineyi tedvir etmekte ve koskoca bir tekerleği döndürerek vagonlar dolusu ahaliyi yüz metre irtifaa kadar çıkarıp kuşbakışı koca Viyana'yı temaşa ettirmekte idi. Bayram günleri Fatih Cami-i Şerifi avlusunda çocuklara mahsus olmak üzere kurulan dönmedolapların muntazamcasından ibaret olan bu tekerlek yüz metre irtifaında idi. Bizim çocukların bindikleri mahaller dört beş çocuğu ancak istiab edecek derecede olduğu halde bu tekerleğin yüz metre irtifaına kadar çıkardığı seyircilerin rakib oldukları adeta bir şömendöfer vagonu kadar cesim ve muntazam olup vagon şeklinde ve müteaddid pencereleri havi idi." (s. 167-8).
Ali Vasıb Efendi ise, 1924 yılında Meclis kararıyla Türkiye'den çıkarılmalarının birkaç hafta ardından gördüğü dönmedolabı şöyle anlatıyor:
"Prater'deki lunapark da pek eğlencelidir. Burada Paris'in Eyfel kulesine teşbih edilebilecek, müteharrik bir daire üstünde muhtelif camekânlı odalardan mürekkep bir kule vardır. Bu camekânlı odaların içine binen insanlar bu müteharrik dairenin en üstüne kadar çıkarlar ve öbür taraftan aşağı inerler ve en yükseğe çıktıklarında bütün Viyana şehrini kuşbakışı olarak görürler. Buna da bir iki kere bindim." (s. 153).
İki betimlemeye baksak hangisi bir şehzade tarafından, hangisi Gümrükler Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan bir müfettişe ait, emin olamayız. Mustafa Sait Bey'in anlatımı çok daha ayrıntılı ve canlı. Gerçi Ali Vasıb Efendi'nin de hanesine yazılabilecek birkaç mazeret var. Bir kere bir seyahatname kaleme almıyor, gördüklerini olabildiğince canlı anlatmak gibi bir kaygısı yok. Viyana'nın gezilip görülecek yerleri doğal olarak anılarında fazla yer tutmuyor. Sonra, bu tasvir bir de aslında 1960larda kaleme alınmış, Şehzade'nin bu ayrıntıyı yüzeyselce geçmesi bu açıdan da anlaşılır. Ama yine de dönmedolabı olabilecek en kötü şekillerden birinde anlatmış gibi geliyor bana. Türkiye'de çok eskiden beri dönmedolap olduğunu bilmeyip Mustafa Sait Bey'in aksine o odur diye atıf yapamaması da cabası. Bu, bayramları ve diğer bütün günleri saray ortamında geçirmiş olmasıyla ilgili olabilir.

Dönmedolap hikâyesi, bu iki enteresan metnin arasında bağlantı kurulabilecek en tırışka noktalardan biri; daha neler neler var: Mustafa Sait Bey'in Avrupa karşısında ezilmeme, süngüyü dik tutma kaygıları, karşısındaki somut üstünlüğe karşı ahlâkta galip gelme çabasıyla Paris'in fahişelerini, yoksullarını uzun uzun anlatışı; öte yanda Ali Vasıb Efendi'nin gamsızlığı, sefahat düşkünlüğü, işgörmezliğine, kaderciliğine karşı, sonra Cumhuriyet idaresine karşı ikircikli tavırları; her iki metnin arka planındaki portreler (ki Şehzade'nin aktardıkları, Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki personel temelli mecburi devamlılığı açması bakımından önemli)... Değinilebilecek bir sürü sağlam konu var. Ama hem henüz Ali Vasıb Efendi'nin hatıratını bitiremedim; hem de bir şekilde, daha derinlikli yazılar yazabilmeyi filan beklemeden blogu sürdürmem gerek. O yüzden şimdilik bu iki tanıklığa değinmekle yetineyim. (Kötü post için neredeyse özür dileyesi olmak?)

Ek: Bir de şunu belirteyim. Mustafa Sait Bey'in seyahatnamesi, asker emeklisi, 'amatör' tarih araştırmacısı Burhan Günaysu tarafından, Şehzade'nin hatıratı ise, oğlu Osman Selahaddin Osmanoğlu tarafından yayına hazırlanmış. Şehzade'nin hatıratında gerçek bir tarihçinin editörlüğünün eksikliği ciddi biçimde hissediliyor. Anlattığı şeyler, tamamıyla kişisel anılar değil; siyasi tarihe ilişkin pek çok önemli kişi ve olaydan bahsediyor ama nasıl bahsettiğini, doğruyu mu yanlışı mı söylediğini tam sağlıklı şekilde tartamıyoruz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails