Oy verme davranışım hakkında açıkça mertçe Türkçe bir açıklama yapmak istiyorum:
Efendim; bu sabah, takriben 08:01'de, traşımı olmuş, losyonumu sürmüş, takım elbisemi ve papiyonumu takmış bir vaziyette başka zamanlarda korsan CD ve DVD (oyun, proğram, PC, PS, müzik, Avrupa sineması, festival filmleri [-Bunlar festival filmi mi? -Yok, festivaller şu (ta)rafta] ve alelade Hollywood filmleri) menbağı olarak vatandaşlara hizmet vermekte olup seçim günlerinde ise 1945'ten beri çok partili formda cereyan eden 125 senelik şanlı demokrasimizin yüksek mabedlerinden biri haline gelen Sinanpaşa İş Merkezi'nde yerimi aldım ve Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu'nun (diyenler var; bence Bloku'nun) adaylarından sayın Sırrı Süreyya Önder beyefendiye bir oy kast ettim. Geçen seçimlerde, bulunduğumuz bölgede sadece en fazla 1 MV çıkarabilecek kadar oya karşılık, bugün "Bloğu" olan siyaset, aday sayısını ikiden bire indiremeyince, iki aday da seçilememişti. Toplam oyları 75 bini bulan bu iki aday avuçlarını yalarken, bölgenin son milletvekili, CHP'ye gitti 417000/7=59 bin oyla (Birer MV çıkarabilecek durumda olan Genç Parti ve Saadet'in barajı aşamaması da son MV barajının 59 bine düşmesinde pay sahibi idi.)[2] Bugün bu bölgede resmi rakamlara göre 2.485.425 tane seçmen bulunuyor. Ortalama %85 katılım, %47-%27-%12 gibi bir dağılım düşünüldüğünde geçen seçimdeki iki adayın toplamı bu seçimde de bir bağımsız adayın seçilmesini sağlayacak ve SSÖ de milletvekili olacak. Bir önceki seçimde Ankara'dan İstanbul 1. bölgede oy kullanıp Ufuk Uras'ın seçilmesini sağlayan sevgili arkadaşım Muhip'e kendisine ait bir vekili olduğu için gıpta etmiştim; önümüzdeki dört sene boyunca ben de aynı konumda olacağım.
...
.
AMA
..
Bununla birlikte bu seçimime dair bazı şerhler düşmek istiyorum. Kayıtsız şartsız bir evet şanımıza yakışmayacağından, bir tane oy verip ondan sonra o oyu adayın burnundan getirene kadar itirazlarda, şerhlerde, yorumlarda, böbürlenmelerde bulunmamız gerekir. SSÖ'nün koltuğunda ~80 binde bir hisse sahibi biri olarak evet'imin anlamını anlatıyorum:
Sevgili SSÖ, ben "Yeni anayasa yapılacak, bu insanların masada olması lazım" fikriyle oy vermedim. Öncelikle, yeni anayasa yapılacağını sanmıyorum. Yeni anayasa gerektiği iddiası son zamanlarda herkesin üzerinde boşça mutabakat ettiği bir şeye dönüştü, farkındayım; fakat yine de ben herkesin bunu istemediğini, en azından herkesin fikrine göre, ülkenin müreffeh yarınlara ulaşmasını engelleyen Anayasa maddelerinin başka başka maddeler olduğunu düşünüyorum. Yani iktidar partisi bu Anayasanın ayrı bir kısmından hoşnutsuz, muhalefet ayrı bir kısmından, kurumsal-siyaset dışı eşitlik ve özgürlük savunucusu odaklar ayrı bir kısmından ve bunlar da neredeyse tamamen temassız. Aradaki iktidar dengesizliklerinden ötürü (ama sadece ondan ötürü değil) Habermasçı bir herkes-meydana-gelir-içini-döker-asgari-müştereklerde-buluşulur sürecinin [3] yaşanacağına inanasım gelmiyor: AB havucunun peşinden koşulan 2004'lerde falan biraz buna uzaktan benzeyen şeyler oldu ama öbür türlü bu hiç olmadı ki? Bu yüzden 8.5 yıldır kazanan formül işlemeye devam eder sanki? Bu TBMM heyeti de sırasını savar, gider.
Sevgili SSÖ, yeni anayasa yapılacağına, birilerinin buna bir katkı verebileceğine inansam zaten sana değil, CHP'ye oy verirdim. Bunun nedeni, aday olduğun bölgede Sezgin Tanrıkulu'nun da aday olması. İkinizi de medyadan tanıyorum ama onun credential'ları bana daha makbul geliyor. Burada benim uzmanlığa olan saygım ve sevgim ön planda: bir anayasa komisyonu sandalyesinde yıllarca hak ihlalleri konusunda alanda çalışmış bir uzmanın oturmasını, kendime daha yakın bulduğum, sözleri çoğunlukla içimin yağlarını eriten başka birinin oturmasına tercih ederim. Çünkü orada başka hesaplar dönecek: rakibin yasaya, tüzüğe, teamüle dayanan salvolarını alt etmek ve oralardan halkçı sonuçlar çıkarabilmek için vicdanın sesi, yürekten gelen çığlık gibi modası geçmiş laflar değil, aynı kaynaklardan beslenen, benzeri noktalara atıflar yapan, rakibin dilini konuşan, onun söylemine yuvalanan başka türlü bir sözler gerekecek. Daha güzel sözler değil, daha doğru sözler gerekiyor ve bu doğru da asla mutlak veya soyut değil, hukuk-siyaset söyleminin yerleşmiş kurallarına göre doğru. Eğer bu doğru'lar doğru zaman ve yerde dispose edilip gerekli etkileri yaratmazsa, dört sene sonra vatandaşlar olarak bize kalan "sadre şifa verse" de, gönlü hoş etse de, YouTube'u çınlatsa da, aslında hiçbir işe yaramamış, somut sonuçlar hasıl edememiş lafla alt etmeler, "ayarlar" olacak.
Bağlantılı olarak sevgili SS abi, şunu da demezsem olmaz: medyadan sana yapılan yatırımı sevmiyorum. Yani medyanın siyasi yatırımlarını genel olarak sevmiyorum. Kampanyanı elden geldiğince izledim, Allahı var, her güne bir gezi, bir çarşı-pazar toplantısı koydun, ama aşağı yukarı her güne bir TV canlı yayınını da sığdırdın sayılır[4]. Gezileri, toplantıları büyük ölçüde parti il örgütünün (örgütlerinin) koordine ettiği fikrindeyim; bu durumda sen kabaca medya aracılığıyla gelmiş, medya aracılığıyla kampanya yürütmüş, medya aracılığıyla seçilmiş biri olacaksın. Senin oturacağın sandalye, meclisin alelade sandalyeleri içinde üzerine en uzun süre canlı yayın yapılmış sandalye, sana verilecek her oy pusulası da belki ikna edilmesi için en uzun gazete yazılarının yazıldığı pusula olacak. Bunu sağlıklı bulmuyorum. Seçim sürecindeki başka büyük adaletsizliklerin farkındayım ama yine de bir tek bağımsız adayın bu kadar görülmesi bence aslında adil bile değil. Medyanın bu kadar manipülatif olmasına, insanların değerleriyle bu kadar oynayabilmesine, birkaç senede birilerini hiç kimsenin tanımadığı insanlardan "kanaat önderlerine", söz ustalarına çevirmesine ve bu birilerinin seçimini de tamamen tesadüfi/afaki şekilde yapmasına tamamen karşıyım. Bir sefer eğrisi doğrusuna denk geldi ve sen benim "iyi biri" diyebileceğim biri olarak, köşe sahibi oldun, yazılar yazdın, aldın yürüdün ve şimdi de milletvekili oluyorsun. Bundan sonrası için ben medya içindeki "iyi polislerin" iyi birilerini bulup önümüze çıkarması ihtimaline dua falan edecek değilim, bunu istemiyorum. Çünkü bu büyük mekanizma, dönemden döneme önümüze bir Sırrı Süreyya çıkarıyorsa, ona karşılık her dakika bir kifayetsizler ordusunu büyütmeye devam ediyor. İyi polisler kırk yılın başı iyi ereklere adanmış bir köşe yazısı yazıyor, bir saat yayın yapıyorsa geri kalan 364 gün ve 23 saatte kötü işlere bilerek veya düzeltilmesi için hiçbir şey yapmayarak alet olmaya devam ediyor.
İşte bunlar da böyle ama'lar oldu. Ama sonuca etki etmedi. Bu son ama ile, yine de sana oy verdim. Çünkü oy kullanmamaktan daha değerli göründü. İkinci çekincemde dediğimin aksine, çok küçük bir grubun ferdi olarak birkaç fırsat bulup genel kurulu karıştırmanı da istiyorum açıkçası. Çok şeyler değişmeyecek olsa da insan gönlünün okşanmasına ihtiyaç duyuyor. Neyse, hayırlı uğurlu olsun.
-----
[1]: Seçimden önceki güne Taraf yazarı Emre Uslu'nun katakullisiyle uyandık. Sanki tamamen açık uçlu bir sürecin sonunda, gerçekten eline programı alıp, konuşmaları, adayları filan izleyip oyunun rengine karar veriyormuş gibi CHP'ye neden oy vermeyeceğini anlatmış. Ayol 1. Sen CHP'ye oy versen ne olur, vermesen ne olur; 2. Sen CHP'nin önüne çektiğin o kriterleri gerçekten kaale alıyor olsan tüm partileri onlara göre hakkaniyetiyle bir değerlendirirsin; o zaman da o barajı hiçbir parti geçemez. Neyse.
[2]: Burada MV sayısının nasıl belirlendiğini hatırlatayım: Ulusal barajı geçerek seçim çevresinden MV çıkarmaya hak kazanan tüm partilerin oyları yazılıyor. Sonra o oy sayıları sırayla bire, ikiye, üçe, dörde ve ne kadar koltuk varsa o kadara (X'e) bölünüyor. Bu bölünmeden sonra ortaya çıkan sayılar büyükten küçüğe sıralanıyor ve ilk X sayı milletvekilini kapıyor. Basitleştirerek şöyle bir örnek verebilirim: 300 bin oylu, 5 milletvekili veren bir seçim çevresinde seçime giren ve ulusal barajı geçen partilerden X partisi: 140 bin, Y partisi: 80 bin, Z partisi 50 bin, bağımsız bir aday da 20 bin oy almış olsun. Oyları sırasıyla 1'den 5'e kadar bölelim. XP: 140, 70, 46.6, 35, 28. YP: 80, 40, 26.6, .... ZP: 50, 25, .... Bölmeler sonucu ortaya çıkan sayıların ilk 5'i 140, 80, 70, 50, 46.6 olduğu için, XP 3 tane, YP ve ZP ise birer tane MV çıkarırlar. Ama bağımsız aday 20 bin yerine 46 bin 700 oy alsaydı beşinci sandalyeye XP'nin üçüncü sıradaki adayı değil, kendisi oturacaktı.
[3]: Demokrasi teorilerinin gözbebeği olan bu süreci ülkemizdeki "Maape barajı aşarsa Anayasa süreci çıkmaza girer" köşeyazarlarıyla yan yana koyuyorum, süper kontrast alıyorum. Zaten hiçbir şekilde çıkmaza girmemiş, yağ gibi ilerlemiş ("Anayasa oylanacak, oyla!") bir süreç sonucu oluşturulmuş bir anayasanın üzerinde oturuyoruz; paşam o zaman nedir, nasıl yapalım bu işi? O çıkmazı erteleyerek, onun etrafından dolanarak yazacağın anayasa seni ne kadar götürecek ki?
[4]: Mesela seni konuk eden bu medya mensuplarının kaçta kaçı seni konuk alarak vicdan bile değil alenen VİJDAN yapıyordu; kaçı senin üzerinden suret-i haktan görünmeye çalışıyordu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder