19 Aralık 2010

Yakın Tarihten Bazı Tuhaflıklar: Pera Sokakları

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, belediyeye bağlı kütüphanelerdeki mebzul miktardaki haritaların bazılarını kitaplar halinde basıyor. Örneğin "Alman Mavileri" diye anılan, 1913-14 tarihli İstanbul haritalarını konu edinen üç ciltlik bir kitap var, sarılıp uyunabilecek bir yayın. Bilimsel bir çalışmayla, Galata Kulesi nirengi noktası alınarak çizilmiş; oldukça büyük ölçekli, yani çok ayrıntılı bir harita. Atatürk Kitaplığı'nda kitapları elime alıp inceleyince sarılıp uyuma fikrim biraz değişti; nedeni haritaların -bence- pek pratik şekilde dizilmemiş olması. Bütün şehir, net kuzey-güney ve doğu-batı eksenlerinde dilimlenmiş ve kitap bu dilimleri yukarıdan aşağı ve sonra soldan sağa (veya sağdan sola) giderek izliyor. Dolayısıyla -atıyorum- Dolmabahçe Sarayı ile Taksim Meydanı apayrı ciltlerde bulunabiliyor. Bu Alman Mavileri'nin hemen yanı başında bir başka çalışma gördüm ki, "İşte Premier League bu!" dedirtti. İstanbul'un Charles Edward Goad'un (1848-1910) ekibi tarafından, sigorta şirketleri için yapılmış planlarını içeren çalışma, yine İBB KMM tarafından yayınlanmış (2007). Goad, kendi kendini yetiştirmiş, inşaat mühendisi-haritacı-müteahhit türü bir insan. İngiltere'de doğmuş, Kanada'da ölmüş. Kendisinin büyük bir şirketi var; İstanbul'un olduğu gibi, dünyanın pek çok başka metropolünün de planlarını çıkarmış. Planlar aynı şirketin eseri olduğu için aşağı yukarı standart bir lejanda sahipler. Bu da şehirler arasında kıyaslar yapmaya olanak veriyor. Örneğin şu adreste, aynı şirketin çıkardığı Manchester planından bir pafta görüyoruz, temelde İstanbul planlarıyla aynı gibi.

Burası İstiklal
Goad'un planları, 1905 yılı civarında hazırlanmış. Kendisinin bizzat İstanbul'a gelip gelmediği bilinmiyor. Planlar, sık tekrarlanan yangınlardan para kokusu alan sigorta şirketleri için hazırlandığından, pragmatik ve pratik. Öncelikle, ele alınan paftalardaki binaların yapıldığı malzeme, kat sayıları, duvar yapıları ayrıntılı şekilde belirtilmiş ki sigorta şirketi ona göre bir yangın riski belirlemesi yapsın. Sonra, Türkler sigortaya pek yanaşmadığı için gayrimüslimlerin yaşadığı mahallelere daha çok eğilinmiş. Tabii devlet dairelerinin ve tarihi eserlerin bulunduğu mahaller de es geçilmemiş. Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi ve ona açılan sokakların ilk birkaç tanesi ayrıntıyla işlenmiş iken Tophane veya Kasımpaşa tarafları "taştan ve tahtadan mamul evleri olan Türk mahallesi" gibi bir ibareyle geçiştiriliyor.

İstiklal Caddesi civarında enteresan bir ayrıntı daha var: baktığımızda, bölgenin tamamen değiştiğini görüyoruz. Aslında o gün olmayıp bugün olan bir sokak (Muammer Karaca Tiyatrosu Çıkmazı) hariç caddeye açılan sokakların yapısı tamamen bugünle aynı. Fakat sokakların çok önemli bir kısmı, bugünkü isminden farklı bir isim taşıyor. Caddenin kendisi bile Pera Caddesi adında, malum. İsminin ne zaman ve nasıl değiştirildiğini Allah bilir (6-7 Eylül döneminde olmasın, Tatavla'nın Kurtuluş oluşu gibi?). Goad planları hakkında ulaştığım bir yazıda konuyla ilgili şöyle bir yorum yapılmış:

Özellikle Galata­-Pera bölgesinde yol isimlerinde Türkçeleştirmeye gidilmiştir. Örneğin Büyük Pera Sokak İstiklal Caddesi olmuştur. Papaz, Papazoğlu gibi sokak isimleri de değiştirilmiştir. Bazı sokaklar o sokakta mesleklerini icra eden zanaatçıların yaptıkları işlerle isimlendirilirken bu isimlendirmelerde Yorgancılar Sokak Tersane Caddesi’ne dönüşmüştür. Günümüzde bulunmayan bir takım yapılardan isimlerini alan sokakların da ismi değişmiştir. Örneğin artık bulunmayan Haseki Hamamı'ndan ismini alan Haseki Hamamı Sokak, Vakıf  Han Sokak olmuştur. Bunların dışında isimlerin değiştirilmesinde herhangi bir yol izlendiğine rastlanmamıştır. 

Grande Rue de Pera
Bu yorum bana pek ikna edici gelmedi. Daha doğrusu, isim değişiklikleri pek burada bahsedildiği kadar kendiliğinden olmuş gibi gelmiyor bana. Bence bir yol izlenmiş ve o yolun da, ülkemizin o günlerden bugünlere geçirdiği ve sonucunda Tayyip Erdoğan'ın şu meşhur "ters-mıknatıslanma" konuşmasında değindiği "Eğ üstelik bu ülkenin %99'u da Müslümaağn?" durumuna geldiği büyük kuraklama ile inkâr edilemez bir ilgisi var. Ben haritaya baktığımda, kâh sokağa ismi verilen yapının yıkılmasıyla, kâh orada çalışan meslek erbabının orayı terk etmesiyle, başka herhangi bir yol izlenmeden, tesadüfen, olayların doğal akışı gereği, "Aa bir de bakmışsın ki böyle olmuş" şeklinde, öznesiz öznesiz değişen bir cadde değil, kimliğiyle oynanmış, geçmişi yok edilmiş, Türk-İslamlaştırılmış bir cadde görüyorum. Bunun için illa isimlerin yerine öyle kör kör parmağım gözüne Hünkâr Cennet-Mekân Yavuz Sultan Selim Hân Hazretleri Caddesi, Üstâd Necib Fazıl Sokak falan gibi isimlerin konulması şart değil. Var olanın kıymetini bilip onu koruma gibi bir kaygının eseri olmayınca, dönemin isimleri bir bir ortadan kaybolunca zaten maksat hasıl oluyor. Adını muhtemelen Glavany ailesinden alan sokak, Kallavi Sokak olmuş mesela. Gerekçesi muhtemelen dil dönmemesi, tıpkı Misk Sokak'ın Mis Sokak olması gibi. Ama giden gitmiş. Veya "isimleri bir sokakta yaşayacak" şeklindeki çakma kıymetbilirlikle Atıf Yılmaz Sokak, Yeşilçam Sokak yapıyorsun, arada Deveaux ve Sakızağacı gidiyor. Zaten bu sokakları dolduran insanlar da zaman içinde Deveaux'yu bir garip, Atıf Yılmaz'ı ise pek doğal karşılayacak öznelere dönüştürüldüğünden, öyle olmayanlar da bir şekilde oralardan kovulduğundan, kimse bir tuhaflık sezecek, oturup giden isimlere ağıt yakacak değil. Ermeni Kilise Sokak, Nevizade Sokak adıyla alkolün ve fasılın başkenti olmuş, sokağa adını veren Üç Horan Kilisesi arada bir yerde güçlükle nefes alır hâle gelmiş, üstelik ismi buraya verilen Nevizade Ataî'nin de sokakla pek bir ilgisi yok, kilisenin arkasında da gençlik "Çileeeeeeeeeeeeee" diye fasıl yapıyor. Bence çok boktan bir tablo.

"Yıllardır bu sokağın adı X Sokak'tı, ben bunu Y Sokak şeklinde değiştirdim" cümlesi bence iktidar sahiplerinin ağzından çıktığı kadar basit bir cümle değil. Bunu söylemek ve eyleme dökmek bilincinde olunmasa da çok büyük ve -bence- haksız bir iktidar tasarrufu. Adını sonsuza kadar yaşatalım'lar da dahil bence hiçbir şekilde sokak, cadde, mahalle, köy, kasaba, şehir ismine dokunmamak gerek. Ne ise ne. Bu isimleri şıklaştırmak, çağdaşlaştırmak, mutenalaştırmak, içeriklileştirmek, olduğundan daha da anlamlılaştırmak kimsenin haddine olmamalı. Bu koruma bilinciyle ilgili olan kısmı. Bir de değiştirip dönüştürme iradesi var işte. Bu iktidar kafası elini değdiği yeri kurutuyor, çirkinleştiriyor; tatsız tuzsuz kalıpları bir sürü başkabaşkalıkların boynuna ittirip geçiriveriyor. Gidin bakın: Doğu Anadolu "-yurt, -su, -ağaç, dağ-, -ca, -çay, çalı-, ak-, kara-, kızıl-" gibi 25-30 tane sözcüğün mal gibi döndürülüp döndürülüp kullanıldığı, tamamen generic bir sürü köy ismiyle dolu. Köy dağın dibinde diye adını Dağdibi yapmış. Belki Kürtçe veya Ermenicede bambaşka bir ismi var. Hepsi bir tornaya bir şekilde uydurulmuş. Bütün kanı bir şekilde çekilmiş. (Yeri gelmişken, bu değişimin boyutlarını Sevan Nişanyan'ın Anadolu'da yer isimleri envanteri projesinden görebilirsiniz)

Neyse, bu öfke hâli böyle gittikçe gider. Planlara göre Taksim'den Tünel'e giderken, sonra da Tünel'den Taksim'e dönüşte sağ tarafta bulunan sokakların eski ve yeni isimlerini vereyim şimdi. Bunlar yalnızca İstiklal Caddesi'ne açılan sokaklar. Yanları, devamları, arkaları yok. İsimleri yazarken Goad planlarındaki imlayı korudum. Harf devrimi öncesi döneme tekabül eden Latin harfli ve Fransızca okunuş kurallarını izleyen Türkçe yazısından ne kadar hazzettiğimi daha önce yazmıştım. O meyandan olsun. İşte:

Taksim Cd. - ?
Zambak Sokak - Rue Taxim
Bekar Sokak - Rue Bekiar
Mis Sokak - Rue Misk
İmam Adnan Sokak - Rue Imam
Atıf Yılmaz Caddesi - Rue Sakyz-Agatch
Yeşilçam Sokak - Rue Deveaux
Balo Sokak - Rue Sagh
Solakzade Sokak - Rue Sol
Sahne Sokak - Rue Théatro
Hamalbaşı Sokak - Rue Hamal-Bachi
Tütüncü Çıkmazı - Impasse Tutundji
Han Geçidi Sokak - Passage Hazzopoulo
Emir Nevruz Sokak - Passage de l'Eglise Grecque veya Impasse Panaïa
Olivya Geçidi Sokak - Impasse Olivio
Kallavi Sokak - Rue Glavany
Saka Salim Çıkmazı - Impasse Saka
Perukar Çıkmazı - Impasse Lattine
Deva Çıkmazı - Rue Ezadji
Korsan Çıkmazı - Impasse L'Orando
Terkoz Çıkmazı - Passage Dandria
Balyoz Sokak - Rue Venedik
Orhan Adli Apaydın Sokak - Rue Derviche
Gönül Sokak - Rue Timoni
Asmalı Mescid Caddesi - Rue Asmali Mesdjid
Müeyyet Sokak - Rue de Suede
General Yazgan Sokak - Rue Zumbul

Şah Kulu Bostan Sokak - Rue Nouvelle (Yeni Yol)
Kumbaracı Yokuşu - Rue Koumbaradji Yokouchu
Postacılar Sokak - Rue des Postes
Muammer Karaca Tiyatrosu Çıkmazı - Yok/yazmıyor
Nuri Ziya Sokak - Rue de Pologne (veya Rue Leh)
Eski Çiçekçi Sokak - Rue Linardi
Acara Sokak - Rue Ada
Yeni Çarşı Caddesi - Rue Yeni Tcharchi
Kartal Sokak - Rue Kartal
Turnacıbaşı Sokak - Rue Sou Terazi
Fuat Uzkınay Sokak - Rue Hava
Ayhan Işık Sokak - Rue Kouloglou
Sadri Alışık Sokak - Rue de Brousse
Büyük Parmakkapı Sokak - Rue Buyuk Parmak Kapou
Küçük Parmakkapı Sokak - Rue Kutchuk Parmak Kapou
Meşelik Sokak - Rue Roum Kabristan

Manchester dolaylarından bir türküyle kapatalım: Yukarıdaki linkte Goad'un Manchester planlarından ufak bir alıntı resmi vardı. Aşağıda, o resimdeki bölgenin bugünkü halini görüyoruz. Ortadan kaybolan bir iki sokak dışında isimleri tamamen aynı görünüyor. iyice zumlayıp kıyaslayabilirsiniz. Tamam, belki İngiltere'yi örnek vermek haksızlık olabilir ama bu yukarıdaki değişme oranına da bir yuh çekmek gerekiyor:


Yakın tarihimiz tuhaflıklarla dolu.

04 Aralık 2010

Evrensel

Evrensel'e ve evrenselciliğe karşı yaklaşım nasıl olmalı? Ben, pek sevmiyorum. Geçmişte evrensel insan hakları kavramını ve söylemini eleştiren bazı yazılara bulaşmış, onlar aracılığıyla evrensel'den soğumuştum. Üzerine, evrensel değerleri ve yargıları temsil etme iddiasında olan eski model, à la Sartre entelektüel modeline olan derin antipati var. Fakat, şahsen hâlâ evrensel değerlere, vicdana filan yaslanan bir söylem üretip fışkırtma noktasını yanlış bulsam da, "evrensel sözünü duyunca Browning'ime uzanırım" noktasını da çok sağlam hissetmiyorum diyebilirim. İşte bu noktada yine her zaman olduğu gibi Pierre Bourdieu devreye giriyor. "Alın bunlar evrensel bilgiler, bunlar da evrensel değerler, bunu biz yaptık" diye ortaya çıkan skhole sahibi bilimci/filozof/akademisyenlere dair aşırı güçlü eleştirisi malûm. (Hâlâ akademisyen habitus'ünün nesilden nesile aktarılmasının yeni bir biçimi olarak PhDComics hakkında sağlam bir şeyler yazılabilir diye düşünüyorum.) İşte bu eleştirinin adımlarından birinde, çok güzel bir pasaja rast geldim. Hem yanlış evrenselciliğe net bir karşı duruş içeriyor, hem de bunu yapacak olanı post-modern kuyularda merdivensiz bırakmıyor. (Aslında bu cümlenin türdeşi bir cümle, elsewhere yazdıklarından hareketle, entelektüeller hakkında verdiği nihai kararı özetlemek için de kurulabilir: hem eski modeli tamamen yerinden ediyor, hem de yeni modelin nasıl bir evrensel'e bel bağlayabileceğini ortaya koyuyor. Bourdieu'nün, benzeri işleri yapan başka düşünürler içinde evrensel'e ilişkin bu kadar gelişkin bir eleştirisi ve fikri olan ender bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. Kendi yeni-entelektüelini kodlarken "do not universalize so fast" filan diye vazederek yüzeyselliğin dibine vuran adamlar da var.) Yine "Pascalian Meditations"tan (çev: R. Nice, Stanford University Press, 2000) geliyor bu alıntı. 70-71. sayfalar arasında.  Bu sefer pasajı çevirmeyi de denedim. İşte şöyle:  
Aklın ortaya çıkması için bazı tarihsel koşullar vardır. Bilimsel görünmeye ilişkin bir çabası olsun veya olmasın, bu koşulların unutulmasına ya da bilinçli olarak gizlenmesine dayanan her düşünce, tekellerin en haksızı olan “evrenselin tekeli”ni meşrulaştırma eğilimi gösterir. Bu yüzden, her iki taraftan da tepki görmek pahasına da olsa; hem evrensel’e ulaşma koşullarını görmezden gelen soyut bir evrenselciliği savunanlara --ki bunlar, cinsiyet, etnisite veya sosyal pozisyon açısından ayrıcalıklı kimseler olarak, evrensel’i sahiplenme konusununda de facto bir tekele sahiptirler ve bu tekellerine meşruiyet de bahşederler--; hem de inançsız, kinik bir göreliliği savunanlara karşı çıkmak gerekir. İster uluslararası, ister ulusiçi ilişkilerde olsun; soyut evrenselcilik, gerçekleştirilmesinin ekonomik ve sosyal koşullarından koparılmış "demokrasi", "insan hakları" gibi bir soyut evrenselin şekilsel gerekliliklerine uymak adına; hatta daha kötüsü, tikel bir grup için (ve nihayet, kadınlar, geyler ve siyahlar gibi damgalanmış bir tikelliğe sahip bütün “cemaatler” için) özel haklar tanınmasına şatafatlı bir evrenselcilikle karşı durmak adına; kurulu düzenin, halihazırdaki güçler ve ayrıcalıklar dağılımının, yani burjuva, beyaz, Avrupalı/Amerikalı erkeğin hakimiyetinin haklı gösterilmesine hizmet eder. Öte yandan, bütün evrenselci manifestoları hegemonyayı sürdürmek için tertiplenmiş riyakar oyunlar olarak gören elementer bir tür göreliliğe bağlılık adına evrensel’e inanmanın, gerçeğe, özgürleşmeye, yani özetle Aydınlanma’ya inanmanın türlerini, evrensel gerçek ve değerlerin onaylanmasını septikçe veya kinikçe reddetmek de, düzeni olduğu gibi kabul etmenin başka --ve kendisine bir radikallik havası verdiği için de bir bakıma daha tehlikeli-- bir biçimidir.
Nasıl görünüyor olursa olsun, aynı anda hem soyut evrenselciliğin aldatıcı ikiyüzlülüğüne karşı; hem de, gerçek hümanizmin en köklü hedefi olan (ve evrenselci vaazcılık ile nihilist (sözde) yıkıcılığın ikisinin de unuttuğu) evrensel’e ulaşmanın koşullarına evrensel ulaşım için savaşmakta bir çelişki yoktur.
Bu adam bir gün okuma başında beni öldürecek.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails