Yazıda sorunlu gördüğüm bir iki husus var:
1. "Toplumsal bilinçaltı" şeklindeki bir kavram aracılığıyla, "bayan" deyicilere, bilinçli olarak gütmediği maksatların iliştirilmesi biraz kötü bir hamle olmuş. Bayan sözünün, kadın sözü uygunsuz görüldüğü için kullanıldığı iddia ediliyor. Devamında da şöyle deniyor:
"“Benim ‘bayan’ derken öyle bir niyetim yok” diyeceklere çok uzatmadan cevap verelim. Buradaki mesele “toplumsal bilinçaltı” dediğimiz hale bir örnek. Yani biz sizin her ‘bayan’ deyişinizde aklınızdan uzun uzadıya “aman kadın demeyeyim, o uygunsuz bir laf, ‘bayan’ derken öyle kötü çağrışımlar yapmış olmuyorum” diye geçirdiğinizi iddia etmiyoruz. Bizim asıl sorun olarak gördüğümüz şey “kadın” kelimesinin kolektif biliçaltında gözle görülmez bir biçimde “kirlenmiş” kabul edilmesi. Bu durumda kişinin hesabına düşen de kadın kelimesini kendi başına temizleyemeyeceğini belli belirsiz hissedip, kendini aynı anlama gelecek başka bir kelimeye doğru yönlendirmesi. Ve tekrar edelim bunlar çok çok hızlı, üzerine akıl yürütmeden yapılıverilen şeyler."Neticede iletişimde bence maksat esastır. bir sözdiyen'in dediğini, onun belirlediği anlamlar yardımıyla anlarız, öyle yapmalıyız. Bir yorumcu, söylediğim bir şey hakkında, bana demek istemediğim şeyleri demek istiyormuşum gibi davranırsa, bir yere varamayız, iletişim yürümez. Tabii ki söylediğim şeyin, söylediğim anda farkında olmadığım bazı yönleri de olabilir. Kadını ayıplı kusurlu gördüğü için bayan diyenler de eminim vardır; ama bu ihtimal karşısında yapılması gereken, kişiden maksat sormak da dahil muhtelif şeyler olabilir, ama bence onun söylediklerini toplumsal bilinçaltı'nın sadece yorumcuya açık bazı kodlarıyla çözmeye kalkışmak olamaz. Adama sorarlar, bu toplumsal bilinçaltı'na neden ve nasıl sen ulaşıyorsun, başkaları ulaşamıyor, diye. Hani şimdi yaygın patriyarkal zihniyet kalıpları yoktur veya toplumsal bilinçaltında bunlar değil başka şeyler yazılıdır diyecek değilim tabii ki; fakat tekil anlamların hepsinin bir dev yapıdan otomatik olarak türetilmesi ve "öyle olmasa da öyledir"e varan bir dil çabukluğuyla istisnai durumlara kapının kapatılmasına itirazım olur. Düşüncenin her ihtimalini işlemek değil, retorik ucuzluktur bu.
2. Düşüncenin her ihtimalini işlemek bir şart mı bilemiyorum ama böyle yapılmak isteniyorsa bence ortaya örnek durumları aşan bir ilke koyulmalı; ki "Bayan sözünün kullanılması, kadın'ın uygunsuz görülmesinden ötürüdür; kadın sözüne kendisinden çalınmış olan itibar verilmelidir" yargısından öte, okuyanı bayan'dan kadın'a tartışmasız şekilde sevk edecek ilke namına bir şey bulamadığımı söyledim. Yazı bu ilkeyi örneklerden hareketle kurmaya çalışmış, bayan sözünün kullanımı için birkaç tane örnek gerekçe seçip onları tartışıyor. Seçilen örnek gerekçeler, a) kız/kadın ayrımının etrafından dolaşmak için ve b) kendisinden söz edilen kadın öyle istediği için bayan sözünün kullanılması. Bir de işte c) nezaket olsun diye bayan sözüne müracaat var. Yazıyı yazanların tartıştığı örnekler, bana kalırsa kendi sınırlarını ifade ediyor. Üç örnekle meseleyi sabitleyip tartışmayı bağlıyorlar. Ama bu örnekler seçkisi ilkeyi yaratamadığı gibi, muhtemel durumların hepsine gidecek bir anahtar da sunmuyor bize. Sırf nezaket konusunu bile bana kalırsa biraz yanlış okumuşlar.
3. Bu yazıdan tamamen bağımsız olarak benim müthiş dikkatimi çeken bir şey, gündelik hayatta (çarşıda, pazarda) bayan sözünün kadın'ın değil de, karı'nın ve muadillerinin alternatifi olarak kullanıldığı durumlar. (Dur bi, dinle!) Bir Sarıyer-Beşiktaş dolmuş şoförünü ele alalım, Maslak'tan iyi giyimli, eğitimli bir kadın dolmuşa biniyor olsun. Dolmuşta kadını da içeren ve anekdotal değeri olan herhangi bir olay geçtiğini varsayalım. Dolmuş şoförü bu anekdotu, değer yargıları ve anlam kalıpları açısından tamamen kendini evinde hissettiği bir ortamda, örneğin durağın şoförleri arasında geçen bir konuşmada ya da kaavede kâğıt oynarken yanındaki adama "Maslak'tan bi karı/karının teki bindi, 200 lirayı sallıyor, bir kişi Beşiktaş diye... [hatta tam bu noktaya o meşhur noktalama işaretimizi de ekleyebilirsiniz]" gibi bir girizgâhla anlatır gibime geliyor. Maslak-plaza kadını ile sıcağı sıcağına konuşuyorken biraz deplasmanda olduğu için "Bozuk yok muydu (bayan)?" diyebilir. Daha formel bir ortamda, örneğin bir trafik polisine anlatıyorken de "Maslak'tan binen bayan 200 lira uzattı..." gibi bir şekilde anlatır.
Pazarcıların durumu da benzeri dalgalanımlar taşır. Kadın ve karı filan bir yana, pazarcıların kendilerini evinde hissettikleri dil çoğunlukla Türkçe bile değil. Çoook uzak deplasmanda bayan'la filan tevil etmeye çalıştığı şeye kendi evinde ne dediğini bile bilmiyoruz neredeyse. (Bu arada bayanla tevil dedim ama ben çocukken pazarcıların evrensel hitapları abla, yenge, teyze filandı. Geçen haftasonu Ihlamurdere pazarında duyduğum "Bayan gel al kilosu bir buçuk lira!" şeklindeki replik eskiden yoktu. Veya İstanbul Beşiktaş'ta hep vardı da Ankara Keçiören'de, kadınlar pazarcılara, kendilerinden bahsederken o kadar da fazla ince ayar yapmayı gerektirecek canlılar olarak görünmüyordu!) Pazarcının, şoförün içine girdiği dalgalanımlar, iletişim içinde kendisini deplasmanda hissetmelerinden kaynaklanan bir euphemism örneğidir. Öfemizmin basitçe nezaket'e indirgenemeyeceğini düşünüyorum. Hele hele BayanDeğilKadın'ların yazıda bahsettikleri (ve hatta yazı içinde vurguladıkları, italikledikleri) şekilde bu bir "seçim" hiç değildir bana kalırsa. İnsiyâki niteliğinde de, kerameti kendinden menkul toplumsal bilinçaltları değil, daha başka bir sürü şey belirleyici niteliktedir.
4. Yine geldik Pierre Bourdieu'ye. Bourdieu'nün özel olarak "maskülen tahakküm" üzerine yazmışlığı var ve bildiğim kadarıyla kendisinin terekesini feministler kurcalayıp duruyorlar ama o yazılara hiç mi hiç aşina değilim. Ben sadece şu klasik "Dil ve Sembolik İktidar" davalarından bahsedeceğim. Bourdieu bize şunu söylüyor: iletişimsel alışverişlerin tarafları arasında hangi dilin kullanılacağı ve hangi söylemlerin meşru, yerinde-yöresinde, kabul edilebilir addedileceği, taraflara hükmeden sosyal-ekonomik bazı şartların etkisi altında belirlenir. Değişik dil kullanımları arasında, kendilerini kullanan özneler arasındaki sosyal hiyerarşiyi kabaca izleyen bir hiyerarşi vardır. Dil kullanımlarının dil pazarında ederinin ne olacağı da, kendilerini seslendiren öznelerin söylem üretme ve tüketme yeteneklerine göre belirlenir. Dolayısıyla bir dil kullanımına belirli bir anlam giydirebilme işi, bir iktidar ilişkisidir. Hatta çoğu bakımdan bir hegemonik ilişkidir. Dolayısıyla bir X'i her "ben yaptım" diyen X kılamaz; ancak, sahip olduğu sembolik sermayenin miktarı ve sermaye alttürlerine göre kompozisyonu ile, iletişimin taraflarını oluşturan herkesi kendi X önerisine tabi edebilen kimse kılabilir.
5. Hakim olan cinsiyetin temsilcisi, kendi koyduğu ölçütlere göre sakıncalı bulduğu "kadın" sözünü seçmiyor da gidiyor "bayan" diyor şeklinde bir temsil, Bourdieu'nün dil ve sembolik iktidar üzerine yazdıklarına kıyasla bizi pek cimri şekillerde techiz ediyor diye düşünüyorum. Kadın, karı, bayan gibi cins-i latif imleyenleri, üç beş tane kullanım üzerinden tartışılmamalı bence; çünkü verili sözlerin ve verili anlam içeriklerinin ne birbirinden etraflıca bir farkı var, ne de aslında soyutlanmış halleriyle bir önemi. Nüanslar için bakılması gereken yer, sözün geçtiği dil alışverişleri. Bayan sözü feminist tahayyülde erkeğin kadını disipline etme aracı olarak görünebilir; ama dolmuşçunun dilinde, kendi diliyle konuşamadığı, kendisinden daha sermayedar bir Maslaklı kadına karşı doğru konuşma kaygısıyla bulup bulabildiği tek kompromi de olabilir. ("Nezaket" diye tartışıp geçiliyor bu da!)
6. Bu alışverişlere damga vuran hiyerarşiler ve güç ilişkileri Hakim Erkek'ten Hükmedilen Kadın'a doğru tek yönlü akmıyor. Çok yönlü ve çok boyutlular. Özellikle de kendilerine bayan denmesinden şikâyetçi olan kadınların örneğinde, bayan demekle suçlanan kişiler, on örnekten en az sekizinde-dokuzunda, iletişimin içindeki hiyerarşide o kadına denk ya da ondan daha aşağıda bir konumda bulunuyor bana göre. Bayan sözünün internete eklemli orta-üst sınıf erkeğin dilinden de tasfiye edilmekte oluşu, tam bir sermaye ve sembolik güç kullanımı öyküsüdür. Alışılmış yönlerin tersine akan bir iktidar ilişkisi örnekçiğidir. Bence.
Netice itibarıyla benim olup bitene bir itirazım yok ve dediğim gibi zaten bayan deyicisi değilim; fakat bu hikâyenin, bir aktörü güçle alakalı, diğer aktörü de gücün tamamen dışında kurgulayan eski kafa bakış açısıyla değil, sosyal ilişkinin bütün taraflarını güç merceğinden gören, istisnasız bütün sosyal aktörleri güç kullanan ve güçle eyleyen aktörler addeden bir bakış açısından izlenmesini isterim galiba.
3 yorum:
Bu konuya birinin değindiğine çok sevindim. Çok yaşa.
bayan değil kadın
"bay" öldüğüne göre "bayan" da ölmeli. gereksiz.
Yorum Gönder