25 Ağustos 2010

Yakın tarihten büsbütün tuhaf bir sima: Coşkun Kırca

Temmuz 1990'da SHP'nin hazırladığı "Güneydoğu Raporu", Kürt Sorunu tartışmalarında, özellikle de bugünkü CHP'nin meseleye yaklaşımı tartışılırken sıkça gündeme getirilir. Ben de bu raporla ilgili, şöyle bir dolandım internette. Milliyet'in muazzam internet arşivine yolum düştü; raporun, yayınlandığı tarihte karşılanma biçimine bakıyordum ki, emekli diplomat ve "devlet adamı" Coşkun Kırca'nın (1927-2005) acayip yazısıyla karşılaştım. Yazıyı, Milliyet arşivinin kısıtlamaları nedeniyle beş resim dosyası halinde aşağıya koyuyorum. İlla ki Reader'da ya da sitede filan bir görüntüleme sorunu olacaktır; kendiniz bakmak isterseniz de yazı, 18 Temmuz 1990 tarihli Milliyet'in 11. sayfasında yer alıyor.  



"Kürtçe denilen ilkel ağız" ve Kürt kültürünün "uygarlık seviyesi"ne yönelik bombardıman laflar, 1990'ların atmosferinde pek siyaseten sakıncalı sayılmıyor olmalı ki böyle büyük bir gazetenin sayfalarında kendilerine yer bulabilmişler. Bu lafların dışında da, rapor hakkında gazetenin diğer yazarları heyecansız bir olumlama havasındayken, hatta Demirel ve Özal'dan bir tepki gelmemişken ve Ecevit de benzeri çizgide kendi raporlarını hatırlatmışken, burada Kırca epey köpürmüş. Ve yazıdaki devletlik yoğunluğuna dikkat. Buyuruyor: "vatandaşlar "Kürt kökenli Türk" olabilirler; ama sırf Kürt olamazlar". Sevr, Lozan, Atatürk, İnönü referansları. 

Yukarıda Coşkun Kırca'ya "devlet adamı" demem boşuna değil. Bu sözü de hafif pejoratif anlamda kullandım. Kırca'nın hayat öyküsü çok enteresan. Ülkenin önemli dönemeçlerinde hep bir köşede bir şekilde bulunmuş. İnternette araştırmak saatlerimi aldı diyebilirim. Selanik kökenli bir aileden gelmiş, ki bu unsur yüzünden Yalçın Küçük de kendisine değinmiş, Sabetayist avındaki küçük siteler de. Şişli Terakki ve Galatasaray Lisesi'nde eğitim görmüş. Sultani'nin 1945 sınıfından. İstanbul Hukuk'u bitirmiş, Paris'te ihtisas etmiş. (Eski bakan Mükerrem Taşçıoğlu'nun bir röportajında bu şehirde Metin Toker ve Şükrü Elekdağ ile birlikte olduğu belirtiliyor). Demokrat Parti döneminin hemen başlarında Dışişleri'ne girip Fatin Rüştü Zorlu ile anlaşmazlıklar yaşayarak birkaç yıl sonra istifa ediyor. 1960 darbesi sonrası CHP aracılığıyla Kurucu Meclis üyesi. O dönemde Anayasa Komisyonu'na giriyor ve bugün de yürürlükte olan pek çok kanunu resmen kendi eliyle yazıyor. Şu röportajda bu kanunlar arasında "Anayasa Mahkemesi, Siyasi Partiler, TRT, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri ve Grev Kanunu" gibi kanunlar sayılıyor. (İlber Ortaylı ölümünün ardından yazdığı yıkama yağlama yazısında kanun yazıcılığını, Fransızcasının megalığını övüyor). 1961-69 arasında parlamentoda CHP milletvekili. CHP'li ama İsmet Paşacı, eski model CHP'li tabii. Ecevit'in güçlenmesi sonrası ortaya çıkan ortanın solu yönelimine karşı çıkıp Güven Partisi'ni kuran kendisi gibi CHP'lilerin arasında bulunuyor. Ecevit'le yıldızı hiç barışmamış fakat Demirel'le arası çok iyi. İnanılmaz bir denge. Onun sayesinde 1970'lerde diplomasiye geri dönüyor. 1980-85 arası New York'ta büyükelçi. 1986'da Hariciyecilikten emekli olup köşe yazarlığına başlıyor. Yukarıdaki yazısı, işte bu aşamada kaleme alınmış. 1991'de de büyük D ile Devletin Los Galacticos'u görünümündeki DYP'de milletvekili.1995'ten sonra kayıtlara geçen mesleği ise, kuruluşunda büyük rol üstlendiği ve bugün adını yaşatan bir salona sahip Galatasaray Üniversitesi'nde akademisyenlik. 2005'te kalp krizinden vefat ediyor ve Teşvikiye Camii'nde ekşi sözlük'ten ged'in şu güzel entrysinde dikkat çektiği üzere cenazesine Mit'ten de, Hürriyet'ten de, her partiden de adam geliyor.

Komplo teorisyenliği, sabetayist avcılığıyla filan doğal olarak hiç ilgim yok ama benim için bu yaşamöyküsü kazdıkça enteresanlaşan bir şey oldu. Fransızcasının her biyografisinde daha fazla övülmesi, klasik müzik tutkunluğuna illa ki bir değinilmesi gibi komik ayrıntılar da vardı; fakat genel olarak ben kendimi gizemli bir kişiyle karşı karşıya hissettim. Eminim ki Kıbrıs sorununun 50'lerdeki kabarmasında da, 74'lerde de Dışişleri'nde önemli konum işgal eden, darbelerin istisnasız hepsini yarasız beresiz atlatabilen, CHP'li olup Demirel'den ikbal görebilen çok çok az kişi vardır. Ezcümle çok az insan Coşkun Kırca kadar "devlet" olabilir ve eminim devlet'in vücut bulmuş hali rolünü çok az kimse böyle mükemmelen canlandırabilmiştir.  

1 yorum:

Arda H. Civelek dedi ki...

Müteveffa Büyükelçi'nin tarafınızdan "tuhaf bir sima" olarak takdim edilmiş olmasını yadırgadım doğrusu. Yazınızda dişe dokunur bir bilgi olmadığı gibi, ikrar ettiğiniz üzere "pejoratif" bir anlamda kullandığınız "devlet adamı" tanımlamasını bilakis hakeden Kırca'nın, 80'lerin ortasında Ottawa'da büyükelçi iken uğradığı suikast girişimine değinmemeniz de düşündürücü. Galatasaray Üniversitesi'nin kuruluşuna ve Merhum Kırca'nın kuruluştaki çabalarına dair daha mufassal bilgiyi ise Yiğit Okur'un geçenlerde yayımladığı hatıratında bulabilirsiniz. Belki İlber Ortaylı'nın kaleminden okuduklarınızı bir kalemde "methiye" olarak çizmenin pek de makul olmadığını Yiğit Okur'a müracaat ederek görebilirsiniz diyorum. Esenlikler dilerim.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails