26 Mayıs 2010

Gambetti'nin yazısı

Bugün Taraf'ta yayımlanan, Zeynep Gambetti (Boğaziçi Üni.) imzalı bir yazı yine beni düşünceden düşünceye zıplattı. Arkadaşlarınız henüz Facebook ana sayfanıza düşürmediyse şuradan bu yazıya ulaşabilirsiniz. Müslüman demokratlardan umudu olan yazar, yazısında usulca onları yanlış davrandıklarını düşündüğü bir konuda "düşünümselliğe" davet ediyor (reflexivity böyle karşılanıyordu diye hatırlıyorum). Bunu yaparken öne sürdüğü düşüncelerden biri, eşcinselliğin indirgenemeyecek varoluşsal bir durum olduğu, sapıklık, günah yahut da iradevi bir yönelim olmadığı itirazı. Bu esnada giriştiği içki kıyası, benim en çok ilgimi çeken ve biraz beni rahatsız eden kısım oldu:

Resimdeki ikinci yanlış, eşcinselliğin içki içmek ve serbestçe yaşanan cinsellik ayarında bir günah olduğu fikridir. Oysa içki içmek veya içmemek bir kişinin kimliğini ve benliğini değiştirmez. “İçki içici” türünden bir benlik kategorisi yoktur çünkü. Ben içkiyi hayatıma dahil edebilirim, ama benim hayatımı anlamlı kılan, merkezine oturan, arzularımı yönlendiren bir faaliyet değildir. Alkolik olmadığım sürece içkiden mahrum kalmayı bir benlik yarılması olarak yaşamam. İçkinin yasaklandığı bir rejimde inadına içme arzusu duyabilirim, bunu bir direniş olarak bile görebilir, içmeyeceğim varsa bile içmeye başlayabilirim. Ama içkinin serbest olması, sürekli içeceğim anlamına gelmez, beni vareden bir faaliyet değildir zira. Arada sırada keyif verir, o kadar.
Hiç eşcinsel tanıdığınız olmasa bile, eşcinselliğin hayatı renkli kılan bir “keyif faktörü” olarak yaşanamayacağını tahmin etmek güç olmasa gerek. Kamusal alanda verilen mücadeleler açısından bir kimlik kategorisi olması boşuna değildir. Eşcinsellik sadece özel hayata, yatak odasına indirgenebilecek bir “günah” olarak tahayyül edilemez. Hayatın tümüne damgasını vuran, ilk gençlik heyecanını, korku ve arzuları, hayatı kiminle paylaşacağınızı, kiminle aynı yastıkta kocamak istediğinizi belirleyen, benliğinizin ve bedeninizin en merkezi konumunda olan bir “günah”tır
Bana göre bir insanlık durumunun, o durumu yaşayan insanın kimliğinin temel direği olup olmayacağı hakkında kesin bir şey söylemek imkânsızdır. Eğer dünya kurulurken ya da bugünkü halini almaktayken biri bana sormuş olsaydı, belki bir insanın cinsel yaşantısının birbirinden ayrı gruplar, kimlikler, varoluşlar yaratacak kadar önemli bir ayrıntı olarak görülmemesi gerektiğini söylerdim; böylece eşcinsellik diye bir kimlik olmazdı ve ben de başka herhangi bir kimliğin varoluşsallığını vurgulamak isterken "Bunu örneğin hemcinsine yönelmek veya yönelmemek basitliğinde bir konu olarak göremeyiz. Çünkü bu, bir kişinin kimliğini ve benliğini değiştirmez. "Hemcinsine-yönelici" türünden bir benlik kategorisi yoktur çünkü. Bugün kandili bir kadının yanındayken söndürürüm, yarın bir erkeğin; bu ne benim hayatımı anlamlı kılar, hayatımın merkezine oturur, ne de bunu bir benlik yarılması olarak görürüm (...)" yazabilirdim. Ama kimse bunu bana sormadı, kimse bunu kimseye soracak da değil ve ben bunun farkındayım. Bir durumu belirli bir şekilde yaşadığını iddia eden insanlara karşı onun öyle olmadığını veya olamayacağını iddia etmeye hakkım yok. Aksi takdirde, Gambetti'nin yazısında bahsettiği Papa Benediktus gibi kötü adamlara benzemiş oluyorum.

Yani benim o hayali yazıda varoluşsallığını savunduğum kimliğe yönelik tavrımın 'ilerici' (başka sıfat bulamadım) olup olmadığını belirleyen çok önemli bir unsur, kimliklerin kristalize olma sürecinin kimsenin kontrolünde olmadığını, bir özelliğin potansiyel bakımından bir kimliği taşıyacak ağırlıkta olup olmadığını kimsenin tayin edemeyeceğini kabul edip etmememdir. Bu yüzden Gambetti'nin içki içmekten bahsederken bu kadar serbest çeşitlemeler yapmasını yanlış buluyorum. İçkinin benlik oluşturup oluşturmayacağına ilişkin sözlerine örneğin bir "şimdilik" kaydı düşebilseydi keşke. Böylece "içki-içiciler" diye bir grubun ortaya çıkması durumunda 'gericilerin' safına düşecek olmazdı. Bir durumun kimlikleşmesi, "varoluşsallaşması" gerçekten bir miktar insanın onu benimsemesine, kendini öyle tanımlamasına ve kamusal alanda öyle tanıtmasına bağlı. Arkasından bugün nasıl olacağını, nelere dayanacağını  kestiremesek de iyi kötü fikriyatı-söylemi de gelir, bir şekilde oluşur. Bu kadar kolay olmayabilir, sorunsuz tasasız papatya tarlasında yürüyor gibi gerçekleşmeyebilir, ama temelde böyle olur. Bütün kimlikler sonradan oluşmadı mı? Unutmayalım, dünya üzerinde cinsel yönelimin varoluşsal bir durum addedilmediği zamanlar ve yerler de vardı. Bahsettiğimiz varoluşsal durum, aynı zamanda "tarihsel" de bir durum; aşkın bir şey değil ve varoluşsallık statüsünün tarihi de görece kısa bir tarih.

Eşcinselliğin varoluşsal bir durum olduğunu anlatmak, bana göre onu bir nevi aşkınlaştırmayı, onun "tarihsel" bir olgu olup kendisini bir benlik olarak benimsemeye karar veren yahut da zorlanan (onunla etiketlenen) insanlar tarafından oluşturulduğunu, geliştirildiğini ve bütün kimliklerin de böyle olduğunu görmezden gelmeyi gerektirmemeli.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails